Otuz yıldan beri Güney Kafkasya’nın kanayan yarası Dağlık Karabağ’ı işgali altında tutmakta olan Ermenistan, özellikle son dönemlerde enerji ve ulaştırma alanlarında Türkiye ile Azerbaycan arasında yaşanan olumlu gelişmeleri de dikkate alarak enerji nakil hattı ve demiryolu ulaşım bölgesini içinden çıkılmaz girift bir hale getirerek adeta yeni bir sorun yumağı haline dönüştürmeye çalışmaktadır. Ermenistan, özellikle Türkiye’yi de içinden çıkılması güç kaos ortamına çekebilmek amacıyla son dönemde Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelerde Türkiye’ye karşı caydırıcı politikalar devşirmeye çalışan ABD, Fransa ve Rusya’nın üstü örtük desteklerini almadan tek başına inisiyatif alarak büyük çaplı bir saldırı başlatabilmesi pek mümkün gözükmemektedir. Nitekim Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de benzer konuya dikkat çekerek “Ermenistan’ın saldırısının planlı ve programlı olduğunu” vurgulaması son derece önem arz etmektedir. Erivan yönetiminin, 12 Temmuz’da Tovuz mevzilerine saldırı düzenledikten sonra bugün de Dağlık Karabağ’a yönelmesi asla tesadüfi olmayıp, bu saldırı planının Rusya’nın ve Ermeni diasporasının yoğun olduğu Fransa’nın ve ABD’nin bilgisi dışında gerçekleşme imkânının olabileceğini düşünmek safdillik olsa gerek. Uzun zamandan beri kendi iç sorunlarıyla uğraşan Ermenistan’ın, 12 Temmuz’da Tovuz’daki Azerbaycan mevzilerine ani saldırısı son derece düşündürücü ve stratejik bir hamle idi. Tavuz bölgesinin Bakü-Tiflis-Kars demiryolu ve Türkiye’ye doğalgaz sağlayan TANAP boru hattı ve Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının geçtiği stratejik bir noktada yer alması bu saldırı planının basite indirgenecek bir boyutunun olmadığı ve her an için Dağlık Karabağ’da yeni bir saldırının gerçekleşebileceği kuvvetle muhtemel idi. Özellikle, Fransa, ABD ve Rusya’da etkin Ermeni lobisinin mevcudiyeti bunu teyit eder niteliktedir. Bu arada Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı(AGİT)’ne bağlı olarak 1992yılında oluşturulan Minsk Grubu’nun eş başkanlığını Rusya, Fransa ve ABD’nin oluşturuyor olması sorunun çözümüne yönelik hiçbir somut katkı yapmadığı gibi, Dağlık Karabağ konusunda deyim yerindeyse 28 yıldan beri Ermenistan’ın adeta emniyet supabı olarak görev yapmaktadır. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın özellikle Dağlık Karabağ konusunu daha farklı noktalara taşıyabilmek adına Ermeni işgal güçlerini devlet olarak tanıyacaklarını duyurması ve özellikle Keşmir konusunda Hindistan’ın politikalarını destekleyici açıklamalarıyla Pakistan’ı hedef seçmesi ve Türkiye’yi de kışkırtıcı politikalarla uluslararası arenada sıkıştırmaya çalışması saldırgan tutumunu örtbas etmeye yönelik beyhude girişimlerdir.Ermenistan,1991 sonu ve 1992başlarından Dağlık Karabağ’da büyük çaplı askeri operasyonlar yaparak Azerbaycan’ın yüzde yirmilik toprak parçasını işgal etmiş olup, bu işgal sonucunda bir milyona yakın Dağlık Karabağ mukimi Azerbaycan’da mülteci durumuna düşerken, yirmi binden fazla kişi ise yaşamını yitirmiş olmasına rağmen, başta MİNSK Grubu olmak üzere söz konusu işgale suskun kalan uluslararası camianın, Ermenistan’ın 12 Temmuz’da Tavuz’a ve 27 Eylül’de Dağlık Karabağ’a saldırısını görmezden gelerek Türkiye ve Azerbaycan’ı ‘tehdit ve saldırgan’ algılaması boyutuna taşımaya çalışmalarının hiçbir geçerliliği bulunmamaktadır.