Türkiye’de hâlâ örtülü olarak devam etmekte olan 28 Şubat anlayışının ortaya koymaya çalıştığı gerçekler, bir bir örtbas edilerek ve en önemlisi gerisinde çeşitli spekülasyonlar bırakılarak, iç toplumsal sorunların tavan yaptığı ve tüm dikkatlerin bu yöne çevrildiği bir anda, tarihin karanlık sayfalarına terk edilmeye çalışılması müphem soru işaretlerini beraberinde getirmiştir.
Türkiye’de toplum açısından, “ip üstünde durmak” (stare sulla çorda) anlayışı bu olsa gerek. Ama asıl önemlisi, 28 Şubat için Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı eleştirenlere en güzel cevap, ressam Capella’nın, tablosunda çizdiği bir ayakkabıdan dolayı kendisini eleştiren ve işi tablonun diğer bölümlerine de şamil kılmak isteyen ayakkabı imalatçısına; “kunduracı, kunduradan yukarı çıkma” (Sutor, ne supra crepidam) sözü çok manidardır. Bu sözü çağrıştıran bir ifadeyle; “bir zamanlar, 28 Şubat için Erbakan’ı dik durmadı diye tenkit edenlerin, şu anda sessiz kalma gerekçelerini ve onları bu vahim tablo karşısında sessiz kalmaya iten asıl gerçeği anlayabilmiş değiliz doğrusu.
Maalesef, Türkiye’de gizli bir el, karabasan gibi Türkiye’nin aydınlığa çıkmasına adeta set çekmeye çalışmaktadır. 15 Mayıs 1970 tarihinde, Milli Nizam Partisi Genel Başkanı olarak Erbakan’ın “Ortak Pazar konusundaki tasarruflarından dolayı” “Hükümet hakkında gensoru açılması”na dair önergesi üzerine, TBMM’sinde yapılan müzakerelerde söylediği sözler büyük ölçüde 28 Şubat sürecine ışık tutucu niteliktedir.
Erbakan, müzakere konuşmasında; “87-02-11 pozisyonuyla Avrupa’dan 12 yıl sonra gümrüksüz otomobil gelecek ve biz kapılarımızı Avrupa binek otomobillerine açacağız. “Soruyorum; “Bu şartlarda hangi babayiğit Türkiye’de otomobil kurabilir.” Erbakan Hoca, bu müzakeredeki uzun konuşması sırasında, nükleer santraldan, uçak üretimine kadar Türkiye’nin önüne konulmaya çalışılan engelleri bir bir ortaya döken ve tarihe önemli not düşen bu veciz konuşma metnini okurken ister istemez Türkiye’nin kayıp yıllarına üzülmemek mümkün değil doğrusu.
28 Şubat’ta Erbakan’ı iktidardan uzaklaştıran asıl mesele, “delik kiremit” konusudur. Çünkü Türkiye’nin gerçek sorunlarına çözüm olabilecek anahtar hiç şüphesiz “delik kiremidin bulunması idi.” Ki, bunu bulup, Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak adımları atmak isteyen Erbakan, maalesef iktidardan uzaklaştırıldı. Ama asıl önemlisi bunun nedeninin hala tam manasıyla açıklığa kavuşturulmaması düşündürücüdür.
Ezcümle; sahaftan aldığın 1912 tarihli “Delik Kiremit” adlı makalede buldum 28 Şubat’a uyabilecek en iyi cevabı: “Salih Ağa isminde bir adam, dam aktarır, öyle geçinirmiş. Bu işten epey bir para kazanır, artık köyüne gitmeye karar verir. Oğlunu yanına çağırır ona der ki: Oğlum ben köye gidiyorum, sen benim sanatıma devam et. Müşterilere söyledim. Allah razı olsun iyi insanlardır, lazım oldukça seni çağıracaklar. O, kalkar gider. Aradan birkaç ay geçer, bir de ne görsün, oğlu çıkmış geliyor. Salih Ağa sorar: “Oğlum burada işin ne, sen niye geldin?” Çocuk der ki: Babacığım, filvaki, senden sonra beni birkaç defa çağırdılar. Hangi evden istedilerse gittim, dama çıktım, akan delik kiremidi buldum, onu yere attım, yerine sağlam kiremidi koydum. Mahallede hiçbir akar ev kalmadı. Salih Ağa çocuğa haykırır: “Ah oğlan, ah oğlan, ben yirmi iki yıl delik kiremidi, bir köşeden öbür köşeye dolaştırmakla geçindim. O, köşe oldu ama bu köşe bozuldu diye beni tekrar çağırırlar, ben yine delik kiremidin yerini değiştiririm. Hiç delik kiremit atılır mı?”
İşte, Erbakan’ı sürekli engelleyen, kurduğu partileri kapattıran güç, Türkiye’nin sürekli olarak bağımlı kalmasını isteyen, Salih Ağa ve Salih Ağa’nın delik kiremidinden farksızdır. 28 Şubat’a da bu gözle bakmak gerekir düşüncesindeyiz.
Erbakan hoca: “Yaşla kuru, geriye söylenmedik hiçbir şey kalmamıştır” dedikten sonra, kendisi de deliksiz kiremitle teyemmüm etti.