Pax-Ottomania(Osmanlı Barışı) düzleminde etnik heterojenliğin ortaya çıkardığı çoklu kültürel zenginliğin bakiyesi üzerine küçülmüş sınırlarıyla kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinde, ulus devlet anlayışına rağmen, aynı geleneğin “rızaya dayalı birliktelik” anlayışıyla devam ettirilmesi çok manidar ve kayda değer bir tablo ortaya koymaktadır.
Bu olumlu tabloyu dahi hazmedemeyen Batı, Makyavel türü farklı bir anlayışıyla birlikteliği dinamitleme ve yok etme çabasıyla mahşerin dört atlısıyla kopma dinamiğinin fitilini ateşlemelerine rağmen, strüktürün sağlamlığı karşısında sürekli hareket planlarını gözden geçirme gereği duymaktadırlar.
“Tekil”in “çoğul”dan daha çok önemsendiği kırklı yıllara oranla, çoklu etnisitenin önemine binaen Millet-i İbrahim şemsiyesi altında bir araya gelen ve Türkiye dinamiğini oluşturan farklı unsurların birlikteliği günümüzde her zamankinden daha çok önem kazanmaya başlamıştır.
ABD’de Carol Burnett, Robert Carradine, Barbara Hersley gibi ünlü film yıldızlarına ev sahipliği yapmış olan Los Angeles’teki Hollywood Senior High School’da otuz beş farklı dilin kullanılıyor olması “farklılığın zenginliği” olarak ifade edilirken, Türkiye’de ise heterojen etnisitenin ise ,”ayrışmanın ve farklılaşmanın” belirleyici unsuru olarak görülmesi Batı’nın, kopma ve ayrıştırmaya yönelik bakış açısını ortaya koymaktadır.
Bir arada yaşama ve birlikte var olma gücünü zayıflatmak ve yok etmek isteyen Batı’nın, celladâne bir anlayışla terör dizginlerini yerine göre çekmesi veya gevşetmesi hem terör örgütleri, hem de hükümetler üzerinde belirleyici bir unsur olarak kendini göstermektedir.
Terör ve etnik ayrımcılığı ortadan kaldırmak için Batı yaklaşımlı Nostradamus kehanetleri türünden çözüm arayışları, tarihsel geleneğimizden gelen “birlikte var olma” kültürümüzü ziyadesiyle zedelemektedir.
Serir-i adalet üzerinde yayılmış bulunan Pax-Ottomania siyaset anlayışını Batı’nın , “sedir-i efkârı” üzerine kurulmuş olan hürriyet ve özgürlük anlayışıyla takas eden İttihat ve Terakki’nin ortaya koyduğu anlayış dün olduğu gibi, bugün de toplumun yumuşak karnını oluşturmaktadır.
Batı kültür ikliminin göreceli veçhesi olan İttihat ve terakki anlayışı, 10 Temmuz 1324’te, yani 23 Temmuz 1908’de çok arzuladıkları “liberte” ile sadece Batı anlayışının toplumun hassas etnisite dokusu üzerine yayılmasına ve ayrışmayı tetiklemesine neden olmuştur.
Ne yazık ki, 1908’de uygulamaya konulan fikirlere rağmen, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin, Osmanlı Devleti’ne yönelik ana gayeleri olan “işgal ve yok etme” planlarını hiçbir suretle erteleyememiştir.
Sonuç olarak, Rönesanssı kaçırma nedametiyle, liberte(özgürlük) anlayışına sığınan İttihatçılar, farkında olmadan Pax-Ottomania’nın da sonunu hazırlamışlardır. Bugün Türkiye’de yaşanmakta olan sancının ana kroniğini de İttihat ve Terakki anlayışında aramak gerekmez mi?
Doğan Bekin