ABD Başkanı Ronald Reagan, 5 Nisan 1986 tarihinde Berlin’deki bir gece kulübünde meydana gelen saldırıda üç Amerikan vatandaşının ölümünden Libya lideri Muammer Kaddafi’yi sorumlu tutmaya başlamıştı. Bunun üzerine, 14 Nisan 1986 tarihinde Trablus ve Bingazi’nin ABD güçleri tarafından bombalanması sonucu 101 Libyalı sivil yaşamını yitirdi. Bu saldırı sırasında Kaddafi’nin üvey kızı Hannan de ölenler arasında idi.
ABD saldırısından kısa bir süre sonra Libya’ya yaptığımız ziyarette, Muammer Kaddafi’nin El Aziziye/Trablus’taki konutunda saldırı sonrası meydana gelen hasar ve yıkıntıların izlerini yakından görme imkânına sahip olduk. Kaddafi’nin konutunu gezerken dikkatimi küçük bir oda çekti. Odanın içerisinde tavandan sarkan alçı parçaları ve sağa sola savrulmuş Arapça resimli kitaplar ve defterler yer alıyordu. Libyalı mihmandara sorduğumda, odanın saldırıda ölen Kaddafi’nin üvey kızı Hannan’a ait olduğunu üzgün bir yüz ifadesiyle izah etmeye çalıştı.
Olay mahallini gördükten sonra çıkışta konutun girişine konulan ‘anı defteri’ne birkaç satır yazı yazdıktan sonra oradan ayrıldık. Aziziye’nin geniş bahçesinde konuttan uzak mesafede yer alan Kaddafi’nin kıl çadırı bu saldırıdan hiç etkilenmemiş olacak ki dimdik ayakta duruyordu. Meğerse Albay Muammer Kaddafi, Amerikan saldırısı sırasında çadırda yer aldığından hiç bir yara almadan sağ selim kurtulmuştu.
Bu sefer Albay Muammer Kaddafi ile nerede ve nasıl görüşeceğimiz adeta bir muammaya dönüştü. Libyalı yetkililerin bu konuda ağızlarını adeta bıçak açmıyordu. Belli ki, artık Libya’yı nasıl bir geleceğin beklediği konusunda önemli açmazlar olduğundan güvenlik açısından tedbiri elden bırakmamaya ve risk almamaya çalışıyorlardı.
Libya’daki yoğun görüşme trafiğimiz içerisinde başta Abdüsselam Callud olmak üzere birçok üst düzey yetkiliyle görüşme imkânına sahip olduk. Ertesi gün misafir olduğumuz hotelin lobi salonunda ‘Bâb bin Ğaşir’ sodasını yudumlarken yanıma yaklaşan Libyalı dış ilişkilerden sorumlu yetkili önemli bir siyasetçi ile görüşme randevusu aldıklarını belirterek, bir an önce randevu yerine gitmemiz gerektiğini diplomatik bir üslupla bizlere aktardı.
Oradan ayrılıp, gideceğimiz yere doğru araçla hızla yol almaya başladık. Bir müddet sonra Trablus merkezden uzaklaşıp askeri bir havaalanına geldik. Orada pistte kalkışa hazır bir uçak bizleri bekliyordu. Hiç vakit kaybetmeden bizleri uçağa buyur ettiler. Uçağın içerisinde hiçbir koltuğun olmaması dikkat çekiciydi. Yerde şark usulü minderlere oturup kemerlerimizi bağlayarak uçağın kalkmasını beklemeye başladık. Nereye gideceğimiz konusu ise bir sır niteliğinde idi. Derken uçak havalandı ve bir müddet sonra da varış havaalanına iniş için alçalmaya başladı. Uçak aprona yanaşınca Arapça yazılardan Sirte kentine geldiğimizi fark ettik. Uçaktan iner inmez bizleri havaalanında bekleyen araçlara binip görüşme yapacağımız mekâna doğru hızla yol almaya başladık.
Görüşme mekânına ulaştığımızda bizleri bekleme görüşmenin yapılacağı salona buyur ettiler. Orada gizemli ev sahibini beklerken, aniden ana kapı açıldı ve tüm görevliler telaş içerisinde sağa sola koşuşturmaca başladı. Bizler de görüşeceğimiz ev sahibinin kim olduğunu iyice merak etmeye başladık.
Derken askeri kamuflajlı üniformasıyla Albay Muammer Kaddafi kapıda belirdi. Yüzündeki derin izler yılların yorgunluğunun birer nişanesi gibi duruyordu. Belli ki Kaddafi, ABD ile yaşanan sorunlardan dolayı Trablus yerine doğum yeri olan Sirte’de bizleri kabul etmeyi yeğlemişti.
Muammer Kaddafi ile Sirte’de hoş sohbet ederken; söz dönüp dolaşıp ABD’ye geldiğinde Kaddafi döner sandalyesi üzerinde salonun tavanına yavaşça göz gezdirdikten sonra ani bir hamle ilebizim tarafa dönerek ; “ السود سوف يسوّدون أمريكا في القريب العاجل.”(Afro-Amerikalılar, yakın bir gelecekte Amerika’yı siyahlaştıracaklar) tarihi cümlesini yavaşça terennüm ederken o anda bunu adeta beynime nakşettim. Kaddafi devamla; “ Bir zaman gelecek, köle olarak Amerika’ya taşınan Afro-Amerikalılar, Amerika’nın yönetimini de tamamen ellerine geçirecekler” diyerek bir bakıma tarihe de önemli bir not düşmüş oluyordu.
Amerika’da George Floyd’un vahşice katledilmesi üzerine tüm ülkeye yayılan gösterileri görünce ister istemez rahmetli Muammer Kaddafi’nin Afro-Amerikalılar ile ilgili o veciz sözü bir kez daha aklıma gelmiş oldu.
Doğan BEKİN