ENDÜLÜS
Kütüphanemin tozlu raflarında dalmışken geçmişe
Gözüme ilişti tarih kokan sararmış sepya resimler
Her biri yitik Endülüs cennetinin adeta birer vahası
Dilleri olsa da, fısıldasalar o ihtişamlı tarihi geçmişi
Ömrübillâh onlar da Endülüs’e kalmışken küskün
Minba’d, Cennetü’l Arif, İşbîliyye, La Giralda süzgün
Charlequint, boşuna hayıflanmamış eserlere o gün
Yıkılan, yakılan aslında ortak mirasıydı bu dünyanın
Neredesin ey Tarık bin Ziyâd, Barbata sana hasret
Elvire, el Berriye, Şezone, İşbîliyye, Ceyyân’a nispet
El Rasif’te kaldı mı gezinen ey Abdurrahmân el Dahil
Gayrı o harikulâde azamet daha hayallerde bile değil.
Abidevî eserlere baktıkça, Endülüs canlanır yüreğimde
Ne diyebilirim ki, Kurtuba camisinin şaheser kandilleri
Aydınlatmaktan çok uzaklarda kaldı artık kadim yüzleri,
Derken elimden kayıverdi onun ruhsuz son güzellikleri
Doğan Bekin