Macron, bir yandan Charlie Hebdo tarafından yayınlanan karikatürler konusunda İslam dünyasında yanlış anlaşıldığını ifade ederken, diğer yandan söz konusu karikatürleri mütecaviz bir tutumla ısrarla potansiyel özgürlük devinimi ile ‘ifade özgürlüğü’ bağlamında değerlendirmesi akla ziyan çifte standart bir yaklaşım tarzıdır.1789Fransız Devrimi’nin ortaya koyduğu ve 1908 İttihat ve Terakki’nin de esas mottosunu oluşturan sözde “özgürlük, eşitlik, kardeşlik”( liberté, égalité,fraternité) retoriği gereği Macron’un; “Fransa’da özgürce düşünülmesi, yazılması ve çizilmesinden yanayım” ifadesiyle aslında kendi tarihsel kolonyal zihniyetini yadsıyarak bir davranış içerisine girmeye çalışmakta olduğunu görmek mümkündür.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Fransız mallarını boykot çağrısı’ da, aslında içi doldurulmamış palyatif bir çözüm şekli olup, ister istemez bizleri Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhakı üzerine, Avusturya Türk Fesleri ÜretimFabrikası A.Ş.( Societe Anonyme des Fabriques Autrichiennes de Bonnes Turcs)’ye karşı başlatılan ve sembolik bir etkiden öteye gidemeyen palyatif çözüm olarak karşımıza çıkan “Harb-ı İktisadî” hareketini anımsatmaktadır. Toplumsal eşitsizlik 1983’ten beri Fransa’nın anakronik sorun olarak karşımıza çıkarken Macron’un, köhne, baskıcı ve kolonyal zihniyetle örüntülü olarak aba altından sopa göstererek dini değerlere yönelik saldırganlığa cevaz verici açıklamasının arkasında durması ve hala Charlie Hebdo saldırganlığını teşvik edici retoriği terk etmemesi karşısında nasıl bir yol haritası ortaya konulabileceği hala bir muamma olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, Fransa’ya yönelik somut ve uygulanabilir tedbirler konusunda yeni bir hareket planı oluşturabilmek amacıyla Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, D-8 üye ülkelerin liderleriyle bir an önce zirve toplantısı düzenlemesi ve Fransa’nın bu tavrı karşısında ortak eylem planın ortaya konulması artık kaçınılmaz bir olgu olsa gerek. Macron’un çifte standartlı uygulamaları küresel ölçekte Müslümanlar arasında büyük infial yaratmışken bu konudaki soyutlamalara karşı hareket noktasını belirlemek elzemdir. Sonuç olarak, yıllarca Afrika kıtasını kolonyal anlayışla sömüren Fransa, Afrika ülkelerinin kendi geleceklerini tayin etme konusunda 1789 Fransız Devrimi’nde yerini bulan özgürlük(liberté ) mücadelelerini görmezden gelerek ortaya koydukları erdemli mücadeleyi ‘ küçük kabile savaşları’ nitelemesiyle küçümsemesi hala akıllardadır. Şu anda da, Charlie Hebdo karikatürlerini ‘fikir özgürlüğü’ babında görmeye çalışan Macron’un, iki milyar Müslümanın inanç özgürlüğünü ise görmezden gelmesi doğrusu anlaşılır cinsten değil .