Şiir, zaman ve mekân bakımından tahakkuku mümkün olmayan bir anlık ortaya çıkan duygu ve düşüncenin mezcedilmiş ince ve saf örgüsü niteliğindedir. Cahit Sıtkı Tarancı’nın ifade ettiği gibi:” şiir bir an içinde haleti ruhiyetimize cevap teşkil eden ve o anda mırıldanacağımız bir şeydir.”
Yıllar önce derin bir yalıtılmışlık içerisinde uçakla yolculuk yaparken, bir anda muhayyilemde çocukluğumuzdaki Mardin ve “Atyâr(Tuyor) el Kâleç” (Güvercinler)canlandı. Belki de, uçuş anında ansızın kalbimde mızraklaşan Mardin hissi, beni farklı bir mekâna, Mardin’e hayali bir yolculuğa götürdü bir anda. O sırada, “Mardin Ulucami ve Taş Konağımızdaki Cemâlün üzerine sıra sıra dizilmiş ve ip cambazlarını aratmayan ‘Tuyor el Kaleç’ ve Sabah- ı Şerif’te Ulucami Minaresinden saba makamında, hançeresinden çıkan davudi sesiyle Mardin semalarında bütün yalınlığıyla yankılanan ‘Melle Sabri Mekko’nun hoparlörsüz okuduğusabah ezanı canlandı.
İşte, bu yolculuk sırasında, tam da Mardin düşünü kurarken, bu manzum şiiri kaleme alabilmek için sanki omuzuma ’Tayr-ı Hümayun’ konmuş gibi hissettim kendimi. Hiç vakit kaybetmeden kalem ve kâğıt arayışına girdim. Kabin ekibinden temin ettiğim kalem ve koltuğun cep kısmında yer alan kâğıt torba ile şiiri kaleme almaya başladım.
Bir yandan konsantrasyonum bozulmadan şiiri yazmaya çalışırken , diğer yandan, yan koltukta oturmakta olan iktidar mensubu bir milletvekili arkadaşımın eşi de , gözlerini kağıda doğru kaydırarak yazmakta olduğum “Güvercin Kalbi” şiirini büyük bir dikkatle okumaya çalışıyordu. Tam şiiri bitirdim ki, kendisinden kalem aldığım kabin ekibindeki hostesin yemek servisi için önümde belirdiğini gördüm. Kendisine teşekkür edip kalemi uzattığımda hostes, gayet mutlu bir edayla yazdığım şiiri derinden gelen anlamlı bir bakışla iyice süzdükten sonra, ” belki yeniden ilham gelir bir başka şiir daha yazarsınız “deyip büyük bir nezaket örneği ile kalemi sehpanın üzerine geri bırakıp yemek ve içecek servisine devam etti.
Bu sefer yanımdaki hanımefendi, hostesin ifadesinden yola çıkarak çantasından çıkardığı kalem ve kağıdı bana doğru uzatarak, şiir okumayı çok sevdiğini ve eğer mümkünse kendisi için de bir şiir kaleme almamı rica etti. O anda, N’abi’nin; “Kaldı arada sûbha-i mercan mütereddit” mısraında olduğu gibi, tereddüt içerisinde kendisine dönüp, ilham olmadan şiir yazılamayacağını uygun bir dille ifade etmeye çalıştım çalışmasına ama, Mardin’i güzel betimleyen anlam yüklü şiiri elde etmek amacıyla ani bir refleksle avuçlayıp benden almak istedi. Büyük bir ikna çabası sonucunda o anda kaleme aldığım şiiri , pirus zaferini kazanmış bir komutan edasıyla yok olmaktan kurtarmayı başardım.
İşte bir anda ortaya çıkan tahayyül ile farklı bir mekâna kanatlanırken, geçmişte bıraktığımız yoğun hislerin ansızın yüreğimizde canlandığını görürüz. Tıpkı Novalis mahlasını kullanan ünlü Alman Şair ve Filozof George Philipp Friedrich Freiherr von Hardenberg’in dediği gibi ; “Şiir görünmeyeni görür, gösterilmeyeni gösterir, duyulmayanı duyar”
“GÜVERCİN KALBİ
Saba makamında yükselir Ulucami’den ezan sesi,
Kanatlanıp minareye konar güvercinin yüzlercesi,
Gökyüzünde ulvi sesin yankısı adeta gül bahçesi,
Şehri kuşatır güvercin kalplerinin manevi neşesi.
“BAŞAK DEMETİ” adlı şiir kitabından , ‘GÜVERCİN KALBİ’ adlı şiirimden bir beyit.”
Saygılarımla
Doğan Bekin