21 Şubat 2014 tarihinde Ankara Spor Salonu’nda “Erbakan’ı Anma ve Anlama” toplantısı düzenlenmiş, Erbakan Hocamızın yakın arkadaşı Endonezya eski Cumhurbaşkanı Prof.Dr. Baharuddin Yusuf Habibie de bu toplantıya ana konuşmacı olarak katılım sağlamıştı.
Ön taraftaki izleyiciler arasında birden gözümüze İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore ilişti. Kendileri normal bir vatandaş gibi Erbakan Hocamızın anma programına katılım sağlamıştı. Erbakan Vakfı Genel Sekreteri olarak yanına gidip nezaketen protokole davet ettik. Kendileri de bu yaklaşımımızdan ziyadesiyle mütehassıs olmuştu.
Aslında İngiltere Büyükelçisi Richard Moore, Erbakan Hocamızın anma programı için değil, İngiltere’nin eski sömürgesi olan Endonezya’nın üçüncü Cumhurbaşkanı Yusuf Habibie’nin konuşmasını dinlemek için geldiğini tahmin etmemek mümkün olmasa gerek. Çünkü Batılı ülkeler, geçmişte kendilerine karşı ortaya çıkan ve hızla gelişen ulus-devlet anlayışlı anti-emperyalizm düşünce akımları karşısında terk etmek zorunda oldukları kolonileri, bu sefer de merkantilist(Batı kapitalizmi) anlayışlı politikaları gereği, ‘ucuz hammadde kaynağı ve pahalı ürün pazarı’ olarak ekonomik açıdan sömürebilmek ve sürekli olarak kendilerine bağımlı tutabilmek adına post-kolonyal tedbirleri elden bırakmamaya çalışmaktadırlar.
Programdan günler sonra Erbakan Vakfı Mütevelli Heyeti üyesi Mehmet Altınöz Bey ile birlikte Büyükelçi Richard Moore’a nezaketen iade-i ziyarette bulunduk. Ziyaretimiz sırasında çok sıcak bir atmosferde büyükelçi Moore ile uzun uzun sohbet etme imkânımız oldu. Sohbet sırasında daha önceden Türkiye’de görev yapmış olmasından dolayı Erbakan Hoca konusunda yeterli bilgi sahibi olduğunu ve Erbakan Hoca’dan pek hoşnut olmadığını fark ettik.
Büyükelçiyle sohbet derinleştikçe, söz İngiltere’nin ilk Osmanlı Büyükelçisi William Harborne’e geldi. Sayın Büyükelçi Moore’a, Harborne’in I. Elizabeth döneminin önde gelen casuslarından Dr. Thomas Wilson’un kontrolü altında üç yıl boyunca İstanbul’da faaliyet gösteren yabancı bir ticaret erbabı olarak casusluk faaliyetleri içerisinde bulunduğu, o sıralarda gayri resmi “Luterân elçisi” olarak tanındığını ve üst düzey Osmanlı bürokratları ile olan yakın ilişkileri sayesinde Türkiye Şirketi’nin kuruluşunu gerçekleştirerek İngiltere adına ticari imtiyazlar elde ettiğini ve en nihayetinde 20 Kasım 1582 tarihinde İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth tarafından Sultan III. Murad’a tevcihen gönderilen güven mektubunda ifadesini bulan yetkilerle İngiltere’nin büyükelçisi olarak görevlendirildiğini uzun uzun izah etme imkânı bulduk.
Büyükelçi Moore, İngiltere adına İstanbul’da casusluk yapan bir tüccarın daha sonra İngiltere’nin ilk büyükelçisi olarak atanmasını ve İspanya- Osmanlı Devleti arasındaki yakınlaşmayı nasıl engellemeye çalıştığını ve ticari imtiyazları nasıl elde ettiğini duydukça şaşkınlığını yüz ifadesinden okumak mümkün oldu.
Nitekim Büyükelçi Moore, Türkiye’deki görev süresini tamamlayıp İngiltere’ye döndükten sonra dünyanın ilk istihbarat teşkilatı olarak kabul edilen ve Osmanlı Devleti’nin yıkılması amacıyla kurulduğu kuvvetle muhtemel olan M-16’nın başına geçmesi ister istemez İngiliz casusu ve daha sonra İngiliz büyükelçisi olarak görev yapan William Harborne geleneğinin Richard Moore ile aynı çizgide devam edip etmediği konusunda ister istemez zihinlerde müphem soru işaretleri oluşmuyor değil doğrusu.
Keza Büyükelçi Moore, Türkiye’de görev yaparken, Alman Der Spiegel dergisinin Türkiye’deki dinleme iddialarına ilişkin sorusu üzerine, “İstihbarat konularında yorum yapmıyoruz. Bu bizim son 50 yıllık politikamız. Ne doğrulama ne de yalanlama 50 yıllık bir politikayı ihlal eden bir büyükelçi olmak istemiyorum” ifadesi son derece dikkat çekici idi.
Söz casusluktan açılmışken, İngiltere Başbakanı Boris Johnson’a da değinmeden geçemeyeceğiz. Başbakan Johnson’un büyük dedesi Ali Kemal’in İngiltere’den vatana geri dönüşü karşısında bundan hoşnut olmayan bazı köşe yazarları onun İngiltere adına casusluk yapmak üzere Türkiye’ye geri döndüğünü açıkça gazete köşelerinde ifade etmekten kaçınmıyorlardı.
Bu arada Tanin Gazetesi’nde kalemşörlük yapan Hüseyin Cahid Bey’in; “Tehlikenin En Büyüğü” başlıklı yazısında; Ali Kemal’e yönelik büyük ithamlarda bulunurken, bir dönem maarif ve dâhiliye bakanlıkları görevinde de bulunan Boris Johnson’un büyük dedesi Ali Kemal de İkdam Gazetesi’ndeki köşe yazılarında bu iddiaları çürütmeye çalışırken; “geçmişte casusluğa tenezzül etseydim, ya vali, ya da sefir olurdum” ve “Ben ne yazdım; sen ne fehmettin garip efsanedir. Vahibü’l –idrak müzdad eylesin iz’anını” ifadeleri dikkatlerden kaçmıyordu.
Bütün bu yazılan ve çizilenler karşısında, sürekli olarak yurt dışında yayınladığı ‘Türk’, ‘Mecmua-i Kemâl’ ve ‘Mesele-i Şarkiye’den örnekler vererek kendisini savunan makalelerine rağmen , ‘İngiliz casusu’ yaftasından kendisini kurtaramayan Ali Kemal, en nihayetinde İzmit’te Nurettin Paşa’ya bağlı güçler tarafından linç edildi.
Ezcümle, ilk İngiliz Büyükelçisi William Harborne ile başlayan casusluk faaliyetlerinin halen benzer şekilde devam etmekte olduğu kuvvetle muhtemeldir.İngiltere’nin eski Ankara Büyükelçisi Richard Moore’in Türkiye’deki görev süresinin bitiminden kısa süre sonra İngiliz Dış İstihbarat Teşkilatı M-16’nın başına getirilmesi dikkat çekici olmuştur.