KKTC’de yapılan ve Sayın Ersin Tatar’ın kazandığı cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimi, şüphesiz ki Doğu Akdeniz’de yaşanan son konjonktürel gelişmeler ışığında KKTC’nin geleceğini derinden etkileyecek öneme haizdir.
Bundan önceki seçim döneminde KKTC seçimlerine yapılan dolaylı müdahalelerle aday olan baş müzakereci Kudret Özersay, %21.23 oy alarak dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu’nun %28 oyda kalmasına ve seçimlerin ikinci tura taşınmasına neden oldu. O dönemde yapılan ikinci stratejik hata ise Mehmet Ali Talat yerine yeni bir güç olarak ortaya çıkan CTP’li Sibel Siber ile yaşandı. Bundan en karlı çıkan ise hiç hesapta olmadığı halde aradan sıyrılarak ikinci tura kalan Mustafa Akıncı oldu.
O dönem KKTC’de yapılan ilk tur seçimleri Ankara’nın bütün denklemlerini ve beklentilerini bir anda altüst etti. İktidardaki CTP’nin desteklediği Sibel Siber, büyük bir hezimet yaşayarak geçerli oyların ancak %22.54’ünü alabildi. Türkiye’nin seçilmesini arzuladığı Kudret Özersay ve daha önce AK Parti Hükümeti’nin desteğini arkasına alan Mehmet Ali Talat ekolünden gelen Sibel Siber’in birinci turda saf dışı kalmaları ve bütün olumsuzluklara ve üzerinde oynanan oyunlara rağmen, Dr. Derviş Eroğlu’nun ilk turda birinci gelmesine engel olamamış idi. Türkiye karşıtı keskin politikaları ile bilinen Mustafa Akıncı’nın , % 26.92 ile aradan sıyrılarak ikinci tura kalması en çok Rumları sevinmelerine neden olmuş idi.
Mustafa Akıncı, seçim sırasında verdiği demeçlerle adeta Rum Kesimi’nin sözcüsü ve Türkiye’yi dışlayıcı bir politikanın savunucusu pozisyonunda olmuştur. O dönem Akıncı’nın seçilmesi durumunda, müzakerelerde KKTC’yi çözümden çok, çözülme sürecine ve sarmalına götürmesi kuvvetle muhtemel bir beklenti idi.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, muhtemel müzakereler için Rum Kesimi’ne bir uzmanlar heyeti göndermeyi yeğlerken, Mustafa Akıncı ise, o dönem seçim öncesi yaptığı son basın toplantısında Türkiye konusunda; “ne çatışmacı-ne de teslimiyetçi” olacakları konusundaki yaklaşım ortaya koyarak çözüm sürecinde takip edeceği Türkiyesiz çözümün ilk sinyallerini de vermiş oluyordu. Mustafa Akıncı bununla da kalmayıp, cumhurbaşkanı olarak seçilir seçilmez yaptığı ilk açıklamada; “ tarafsız olduğunu, ancak toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda taraf olduğunu “ açıkça ifade ediyordu. Bu nedenle, görev süresi boyunca SAROS Vakfı ve Stelios Hacıyoannu’nun kurucusu olduğu Stelios Vakfı( Stelios Philanthopic Foundation)’ın büyük desteğini arkasına alarak, gençlere yönelik ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ başta olmak üzere birçok projeyi hayata geçirmeyi ihmal etmedi.
Keza, Türk Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun da dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile yaptığı görüşmeler sonunda Kıbrıs’ta çözüm sürecine yaptığı vurgu üzerine, Mustafa Akıncı ile eli iyice güçlenen Kıbrıs Rum Kesimi lideri Nicos Anastasiadis’in , “bizim muhatabımız Türkiye değil, Kıbrıs Türk Toplumu’dur” şeklindeki ifadesi aslında Mustafa Akıncı’ya dolaylı destek niteliğinde idi.
O dönemde AK Parti hükümetinin bariz yanlış politikaları sonucu ikinci tura kalan Mustafa Akıncı’ya en büyük destek hiç şüphesiz Rum kesiminden gelirken, ‘Sınırsız, sınıfsız, tek ve birleşik Kıbrıs’ fikrini savunan Birleşik Kıbrıs Partisi(BKP) Genel Başkanı İzzet İzcan ve “Ey Ankara, biz ne paranı, ne de askerini istiyoruz, biz esirin değiliz” şeklinde gazetelere ilanlar veren Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası eski Genel Başkanı Konuroğlu ve Mustafa Akıncı’nın Toplumcu Demokrasi Partisi(TDP) de Mustafa Akıncı’ya destek olmaktan geri durmadılar.
Kıbrıs Rum lideri Nicos Anastasiadis, Türk tarafının iyi niyetini ortaya koyabilmesi için, Maraş bölgesini bir iyi niyet göstergesi (impetus) olarak vermesini ön şart olarak ortaya koyarken, o dönem ikinci tura kalan Sayın Dr.Derviş Eroğlu ise, toprak konusundaki müzakerelerin en sonda görüşülmesi gerektiği, ondan önce asıl çözülmesi gereken problemler olduğunu, problemleri çözmeden toprak konusunun müzakereye getirilmesinin asıl çözümsüzlük olacağını savunurken, Mustafa Akıncı ise, Maraş ve Güzelyurt başta olmak “ver kurtul” düşüncesiyle Rum Kesimi’ne zeytin dalı uzatmaktan geri durmuyordu.
Mustafa Akıncı, Evie Andreou ile yaptığı söyleşide kullandığı ifadeler, Kıbrıs sorununu 1974 öncesine taşımaya yönelik tehlikeli bir hamle niteliğinde idi. Akıncı verdiği demeçte, iki toplumlu(bi-communal) ve iki kesimli ( bi-zonal) Federasyon çözümünde, birbirleriyle işbirliği içinde olan iki kesim yerine, bir arada(co-existance) tek Kıbrıs fikriyatını amaçladığını açıkça ortaya koyuyordu.
Mustafa Akıncı, Kıbrıs Rumlarının isteği doğrultusunda yeniden birleşmenin “KC”nin çatısı altında, ”tek egemenlik”, “tek uluslararası kişilik”, “tek vatandaşlık ”ilkelerine göre hareket etmeyi adeta “Rumlardan daha Rumcu ”bir anlayışla yaklaşmakta, bütün iplerin Rumların elinde olacağı bir “KC” nin, Türkiye’nin üye olmadığı bir Avrupa Birliği’nde yeni bir “ENOSIS”e dönüşmesinin de adeta önünü açmaya yönelik politikalar öneriyordu.
Kıbrıs Rum’larının en iyi çözüm şekli olarak gördükleri mevcut durumu koruma(status quo) ve uluslararası alanda Kıbrıs’ın tek temsilcisi gibi davranma arzularını, Mustafa Akıncı’nın ifade ettiği Rumlarla birlikte var olma(co-existance) düşüncesiyle legalize etme yoluna gitmeyi arzu ediyordu.
Mustafa Akıncı, cumhurbaşkanı seçilir seçilmez, “Ana vatan, yavru vatan” söylemi üzerinden Ankara ile köprüleri atarak Nicos Anastasiadis’e zeytin dalı uzatmayı da ihmal etmedi.
Kıbrıs sorununa kalıcı çözüm bulmak amacıyla Rauf Denktaş ile Glafkos Klerides arasında BMGS’nin Özel Temsilcisi Osorio Tafall’ın nezaretinde 3 Haziran 1968 günü Beyrut’da başlayan görüşme ve müzakereler elli iki yıl boyunca sürmesine rağmen şu ana kadar hiçbir ilerleme ortaya konulamadı.
Nitekim KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve GKRY Başkanı Nicos Anastasiadis arasında en son Crans Montana’da yapılan ve Akıncı’nın önceden harita sunup taviz üzerine taviz politikaları güttüğü ikili görüşmelerde de hiçbir aşama kaydedilemediği gibi bir bakıma elli iki yıllık çözüm beklentisi de olumsuz şekilde sona ermiş oldu.
Böylece Kıbrıs sorununda özellikle iki kesimli, iki toplumlu siyasi eşitliğe dayalı; dönüşümlü başkanlık, yönetimde kararlara etkin katılım, toprak, mülkiyet ve en önemlisi güvenlik ve garanti konularında uzlaşı sağlanamadığı gibi, federal çözüm beklentisi de son Crans Montana görüşmelerinde tamamen ortadan kalkmış oldu.
Kıbrıs’ta yıllardan beri ENOSIS’i hedefleyen EOKA terör örgütü anısına 4 Mayıs 2014’te Atina’da dikilen heykelin açılışını Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulias ile birlikte yapan GKRY Başkanı Nicos Anastasiadis’in bu düşünce atlası ile Kıbrıs’ta Akıncı’nın Kıbrıs’ı yeniden 1974 öncesine taşımaya yönelik tüm tavizkar politikalarına rağmen çözümün tarafı olması zaten beklenemezdi.
Nihayet AK Parti iktidarı, GKRY’nin ortaya koyduğu çözümsüzlük politikaları karşısında çok geç kalınmış bir kararla artık federasyon görüşmeleri yapılmayacağını duyurmasından başka yapabileceği bir şey kalmamıştır.
Bu cümleden olarak, Türkiye’ye düşen görev KKTC’nin uluslararası camia tarafından bağımsız bir ülke olarak tanınmasını sağlamaya yönelik güçlü adımların atılmasıdır. Doğu Akdeniz’de yaşanan son gelişmeler ışığında Türkiye ve KKTC’nin güvenliği açısından bu durum son derece gereklidir.
Sonuç olarak, 1878’de İngiltere, Kıbrıs’ı uhdesine geçirmeden önce Robert Hamilton Lang’ı Kıbrıs’ta konsolos olarak görevlendirmiş idi. Kıbrıs’ın İngiltere’nin himayesine girmesinden sonra kaleme aldığı; ‘Kıbrıs: Tarihi, Mevcut Kaynakları ve Gelecekteki Beklentileri’ (Cyprus: Its History, Its Present Resources, and Future Prospects.) kitabında, işaret ettiği üç konu, Kıbrıs’ın önemini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.
Robert Hamilton Lang, Kıbrıs’ın; Süveyş Kanalı ve gelecekte İngiltere tarafından inşası düşünülen ‘Fırat vadisi Tren Hattı’ ve ileride İngiltere’nin Anadolu’ya olası askeri operasyon için stratejik öneme sahip olduğunu açıkça ifade ediyordu. Aslında Lang’ın Kıbrıs’ın stratejik önemini vurgulayan ifadeleri şimdi için de geçerli olup, hükümetin, Kıbrıs’ta geçmişte Talat ve Akıncı konusunda uyguladığı yanlış politikalar sonucu yaşadığı vakit kaybının bir an önce telafi edilmesi artık kaçınılmaz olsa gerek.