MİNSK Grubu eş başkanı ülkeler adına ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’in yayınladıkları ortak deklarasyon ile Dağlık Karabağ’da acil ve koşulsuz ateşkes istemeleri tamamen Ermenistan’ı korumaya ve kollamaya yönelik bir adımdır.
Ermenistan, Dağlık Karabağ ve Lâçin, Hocavend, Kelbecer, Ağdere, Ağdam, Cebrayil, Fuzuli, Gubadlı ve Zengilan gibi önemli yerleşim bölgelerini hala işgal altında tutarken koşulsuz ateşkesten söz etmek Ermeni işgaline göz yumak şeklinde değerlendirmek mümkündür.
Bugün Dağlık Karabağ gerçeğine tarihsel olgu çerçevesinden bakmak ve çözüm ortaya koymak yerine, söz konusu üç ülkede ciddi anlamda bir güce sahip olan Ermeni lobisinin retorik söylemleri ile özdeşleştirilmiş politikalar devşirmek sorunun daha da ağırlaşmasına ve içinden çıkılmaz bir hal almasına neden olabilir.
Ermeni içsel politik örgüsü içerisinde kalarak Dağlık Karabağ’da ‘çözümsüz çözüm’ anlayışlı bir ateşkes istemek, toprakları işgal altında olan Azerbaycan’ın haklı davasını görmezden gelmekten başka bir anlam taşımamaktadır.
Bu arada Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın, Azerbaycan’a müzakere teklifinde bulunurken; “biz ödün vermeye hazırız, Azerbaycan da taviz vermeye hazır olsun ” cümlesi ile uzlaşmacı bir lider portresi ortaya koymaya çalışarak giderek aleyhine dönüşen askeri çemberden bir an önce kurtulabilmek adına yaptığı siyasi bir manevra niteliğindedir.
Bu bağlamda, deyim yerindeyse karayla çevrili ve denize çıkışı olmayan(land lock) bir ülke konumunda olan Ermenistan, doğal olarak Azerbaycan ve Türkiye’ye her bakımdan bağımlı bir ülkedir. Ermenistan Başbakanı Nikol Başinyan, bir yandan Yukarı Karabağ’daki hezimetin faturasını Türkiye’ye yüklemeye çalışırken, diğer yandan, İstanbul’da kaçak olarak ikamet etmekte ve ara eleman olarak geçimlerini temin etmeye çalışan Ermenilerin durumunu görmezden gelmesi ise tamamen bir paradoks oluşturmaktadır. Bu cümleden olarak, Ermeni güçlerinin Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattının Yevlah ilinden geçen kısmına füze saldırısı düzenlemeleri de üzerinde durulması gereken son derece düşündürücü ve vahim bir gelişmedir.
MİNSK Grubunu oluşturan eş başkanlardan Rusya Federasyonu, her ne ABD ve Fransa ile farklı politik tercihlere sahip olsa da, Ermeni lobisinin etkisiyle Dağlık Karabağ konusunda farklı bir çözüm ortaya koyması çok zayıf bir ihtimaldir. Nikol Paşinyan’ın ; “biz ödün vermeye hazırız, Azerbaycan da taviz vermeye hazır olsun ” cümlesinden sonra eş başkanların ortak ateşkes deklarasyonunun yayınlamaları ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Fontelles’in de ateşkes çağrısı yapması son derece düşündürücü olup, Azerbeycan Türkünü masa başı oyunlarıyla toprak tavizi vermeye yönelik sinsi bir gelişmedir.
Bu nedenle, Azerbaycan’ın haklı davasının desteklenebilmesi açısından Azerbaycan ile Türkiye arasındaki dayanışmanın asıl masa başına taşınması ile daha büyük önem kazanacağı bir gerçektir.