“Sen ki, Yafa’da, Kudüs yolunda, bin dört yüz yıllık Bab al Rahma’da, Zeytin Dağı’nda, Mescid-i Aksa’ya çıkan yolda bana yoldaş olmuştun, hem de bu yolda ruhlarını ve kimliklerini kaybedenlere inat.
Kurşunlarla delik deşik olmuş Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı o devasa Şam Kapısı’nın süslediği ana portalden girerken seninle birlikte içeri, tarifsiz Siyonist şiddetin bozguna uğratamadığı şanlı direnişin merkezi Doğu Kudüs’te, yaşadığın heyecanı gördüm lal olmuş yanaklarında.
Bir de Filistin gergefinde işlenmiş folklorik elbisenle, sanki acının bir parçası olmuştun o duygu selinde. Tam o sırada, kalpten Filistinli çocuklarla büyük bir sorumluluk anlayışıyla bağlandığını gördüm.
Ama daha da önemlisi bir müddet sonra fark ettim ki, bilinç, duygu ve beden ile karılan teninin tonları, Mescid-i Aksa’nın rengini almış…
Filistinli çocukların giz perdesiyle kaplı dünyalarını feth ederken, aynı ruh hali içerisinde senin de Mescid-i Aksa tutkusuna büründüğünü gördüm.
Varsın Müslüman ülkelerin yöneticileri, dünyavî hastalıklarını oluşturan iktidar koltukları uğruna zaafları ve beklentileriyle devine dursunlar sırçadan saraylarında, ama bilsinler ki; Mescid-i Aksa, onlar olmasa da sahipsiz değildir.
Burak duvarına tutunup ta hafiften soluklanırken, o ihtişamlı mazi canlandı gözümde. Kim bilir kaç atlı geldi geçti, duvarın gölgesinde kıyama durup soluklandığı Mescid-i Aksa’nın. Senin de gökyüzünün maviliği altında deruni bir düşünce iklimiyle hemhâl olduğunu hissettim.
Tam o anda senin yerinde olmayı ve çocuk yüreğimle Mescid-i Aksa’yı düşlemeyi ne kadar çok arzuladığımı kelimeler ifade etmeye kifayet etmez. O sırada Ali Ulvi’nin çocuklukla ilgili muhteşem dizesi yeniden aslıma rücu etmemi sağladı.
“Ne kadar şâd idim çocuk iken âh!
Geçti vakt-i sabâvetim eyvâh!
Avdet eyler mi ol zamân? Heyhât!
Beni etmişti bahtiyâr Allâh
Şimdi olmaz mıyım sabâvethâh?
Dâ’im artar imiş azâb-ı hayât!”
Ezcümle, Mescid-i Aksa, insanlık var oldukça var olacak ve gelecek te artık senin ellerinde vücut bulacaktır.
Sen çok yaşa ki, Mescid-i Aksa da yaşasın. Sen var ol ki, Mescid-i Aksa da var olsun. Sen Mescid-i Aksa için ayaklarını sabit tut ki, Mescid-i Aksa’yı hiçbir şekilde Siyonist postalı kirletmesin.
Mescid-i Aksa, hep giydiğin elbise kadar saf ve temiz kalsın. Özgür olduğunda Mescid-i Aksa, onun şeffaf duvağını da sen kaldır. Çünkü belki de ben olmayacağım aranızda o zaman, o şeref senindir artık Aslınur.
Doğan BEKİN 29.7.2017, Saat: 16.00