ABD Senatosu tarafından 18 Aralık 2019’da kabul edilen ve Esed rejimi ile destekçilerine yönelik “Sezar, Suriye Sivil Koruma Yasası” nın yürürlüğe girmesiyle Beşar Esed ve eşi Esma Esed’in de aralarında bulunduğu 39 kişiye yönelik hedef odaklı yaptırım kararının kangrenleşmeye yüz tutmuş sorunlara yeni sorunlar eklenmesi kaçınılmazdır.
Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, Suriye’de var olan ekonomik krizlerin daha da derinleşmesi bekleniyor. Bu bağlamda, Rusya’nın askeri ve siyasi inisiyatif ajandasına tamamen mahkûm olan savaş yorgunu Esed’in, bundan sonraki süreçte nasıl bir politik tutum içerisinde olacağı, Sezar Yasası’nın muhtemel sebep ve sonuçlarına endeksli yeni bir ‘uzlaşma temelli ’siyaset anlayışı geliştirip geliştiremeyeceği iki ucu keskin bir bıçak niteliğindedir.
Suriye’nin can damarını oluşturan petrol alanlarını kapsayan Doğu Suriye’de, ABD güdümünde vücut bulan jeopolitik güç eksenli SDG yapılanması, ‘Sezar Yasası’ ile eli güçlü bir şekilde Beşar Esed rejimi karşısında pozisyon almayı hedefleyeceği beklenen bir gelişmedir.
Sezar Yasası ile Suriye’de güç kaybına uğramamaya çalışacak olan Rusya, Hımeymin Hava Üssü ,Tartus Limanı ve Bassel el Esed hava üssündeki pozisyonlarını aynen korumaya çalışacağı beklenen bir vaziyet olup, bu durum Akdeniz’deki varlığının sürekliliği açısından son derece önem kesp etmektedir.
Burada asıl üzerinde durulması gereken en önemli konu ise; İran ve Türkiye’nin Suriye’nin geleceğinde hangi roller üstlenebilecekleridir. Rusya, uzun süreden beri İran’ın Suriye’deki mevcudiyetinden pek hoşnut olmadığı bilinen bir gerçektir. İran’ın Suriye’deki geleceği ise, hiç şüphesiz İsrail ve ABD’nin Rusya’ya uygulamaya çalışacakları baskıcı politikaların sonuçlarına bağlı olacaktır.
ABD’nin CAATSA kapsamında Rusya’ya uygulamakta olduğu ambargo nedeniyle ekonomik açıdan büyük açmazın içerisinde olan Rusya’nın, Suriye’deki SEZAR Yasası’ndan etkilenmemek adına, ABD ve İsrail’in İran’ın Suriye’deki varlığına son verilmesi konusundaki muhtemel ısrarcı politikalarına ‘Münih mantalitesi’ ile boyun eğerek Beşar Esed üzerinde baskı politikalarını uygulaması kaçınılmaz olacaktır.
Suriye’nin kuzeyinde jeostratejik ve jeopolitik açısından önemli nirengi noktalarını elinde tutmaya devam eden Türkiye ise, Esed rejimi ve Rusya’nın özellikle İdlip konusundaki politikalarında olası gevşemenin sağlanması durumunda yeniden güçlü aktör olarak inisiyatif ve pozisyonunu güçlendirmesi söz konusu olabilir. Bunun gerçekleşebilmesi durumunda Türkiye’nin Suriye politikasında daha rahat hareket alanı bulması ve daha güçlü politikalarla Suriye muhalefetini domine etmesi pekala mümkün olabilir.